Kasas Sûresi’nin 84. âyet-i kerîmesinde, güzel amellerde bulunanların âhirette kat kat mükâfatlara nâil olacaklarına, kötü amellerde bulunanların da o amellerine göre cezaya uğrayacaklarına işaret buyurulmaktadır.
Bu dünyadan âhiret âlemine her kim hasene (iyilik ve güzellik) ile gelirse; yani Allâh’ın dini ile vasıflanmış, güzel amele nâil olmuş bir hâlde ölüp âhirete kavuşursa, takvâ ile Hakk’ın huzuruna varırsa onun için o getirdiğinden daha hayırlısı, daha güzeli vardır. O güzel amelinin en az on misli veya yetmiş veyahut yedi yüz misli sevaba nâil olur; ihlâsına, faziletine göre kat kat mükâfata kavuşur.
Allâhü Teâlâ, Kasas Sûresi’nin 60. âyet-i kerîmesinde -meâlen-: “Ve size ne şey verilmiş ise ancak dünya hayatına ait metâdan ve onun ziynetinden ibarettir. Allah indinde olan ise daha hayırlıdır ve bâkîdir. Artık akıl erdirmez misiniz?” buyurmaktadır. Bu âyet-i kerîme, dünya varlığı ile âhiret varlığı arasındaki büyük farkı bildirmektedir. Güzel amellerinden dolayı İlâhî vaade nâil olanlar ile dünya metâına aldanıp dînî terbiyeden mahrum kalarak -âhirette- azâba dûçâr olanların aralarındaki farkı bildirmektedir.
Her kim de seyyie (kötülük) ile gelirse; yani Cenâb-ı Hakk’ın nehyetmiş olduğu bir fenalığı işlemiş, ondan tevbe ve istiğfar etmeyip pişman olmamış bulunursa artık o kötülük yapanlar da ancak o yaptıkları ile, o işledikleri mâsiyetin (günahın) tam bir misliyle cezalandırılırlar, cezaları amellerine denk bulunmuş olur. Bu da bir fazl-ı İlâhî’dir ki iyiliklerin mükâfatını kat kat vereceği hâlde kötülüklerin cezasını ise ancak o kötülüğe denk bir surette verecektir.
Kâfirler, âhirette ebedî olarak azâp göreceklerdir. Çünkü onlar dünyadayken ebediyen yaşayacak olsalar, devamlı küfür üzere sebat edeceklerine azmetmiş oldukları için cezaları da öyle ebedî olacaktır.