Yer kabuğu içinde meydana gelen ani kırılmalar sonucunda ortaya çıkan dalgalar halinde yayılan titreşimlere DEPREM denir.

 

Geniş insan topluluklarında fiziksel, psikolojik, sosyolojik ve ekonomik olarak kayıplar doğuran, insan faaliyetlerini durduran veya kesintiye uğratan, ortaya çıkan bu olumsuz etkileri gidermek için yerel imkânların yetmediği doğal, teknolojik ve insan kökenli olayların sonuçlarına AFET denir.
 

Klasik olarak yukarıda bahsi geçen AFET tanımında eksik olan bir nokta var. O da aslında doğal, teknolojik olaylar kısmını kaldırıp sadece insan kökenli tanımını getirmek bence konuya olan bakış açımızı değiştirmek bakımından çok önemli bir aşama olur. İlimizi en sık etkileyen tehlikelerin başında depremler gelmektedir. Rahmetli Ahmet Mete IŞIKARA zamanından beridir söylenen “deprem öldürmez bina öldürür” sloganını hatırlarsak bu konuda söylemek istediklerim daha rahat anlaşılabilir. Küçük bir örnekle de bu söylediğimi daha anlaşılır hale getirmek belki faydalı olur. 11 Mart 2011 de Tokyo da meydana gelen deprem, 17 Ağustos 1999 da büyük Marmara depreminden 50 kat daha şiddetli olmasına rağmen ortaya çıkan kayıplar açısından ciddi farklar vardır. Japonya da kaybedilen kişi sayısı yüzlerle ifade ediliyorken, ülkemizde kaybettiğimiz can sayısı resmi rakamlara göre ne yazık ki 17.000 rakamlarına ulaşmıştır. 
 

Bölgemizin maruz kaldığı depremlerin verdiği zararlara Adapazarı’ nın kurulduğu günden beriye inceleyecek olursak aslında ortaya çıkan zararın en büyük nedeni olarak zemin sıvılaşması olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabi ki konuyu bu kadar basit ifade etmek kolaya kaçmak olur ki biraz daha detayına inecek olursak binaların zemine uygun yapılmaması bir diğer ana neden olarak karşımıza çıkar. Zemin etüdü raporlarında Adapazarı zemininin gevşek alüvyonlu toprak özelliği taşımasından dolayı her depremden sonra Adapazarı’ nın taşınması gündeme gelir. Fakat birkaç yıl sonra taşınmak bir yana fay hatlarının üzerine binalar yapılır. Tabi ki yine deprem olur bu kısır döngü ne yazık ki bu şekilde sürüp gider.
 

17 Ağustos depreminden sonra artık tamam akıllandık dedim. Önce orta ve ağır hasarlı binalar tespit olundu, sonra bu binaların uygunsa güçlendirilmesi veya güçlendirmeye uygun değilse yıkılması sağlanacaktı. Binlerce binanın tespitinden sonra bazıları binaların çatlaklarını tamir ettirip, bu tabutları öğrencilere veya çaresizlere kiraya vererek kendilerine gelir kapısı haline dönüştürdü. Valilik bu konuda binada oturan kişilerin elektrik ve su gibi bazı ihtiyaçlarını keserek boşaltmaya zorladı, fakat bir başka konu gündeme geldi. Bu seferde binaların sahipleri aslında binalarının sağlam olduğunu, afet yardımı almak için yanıltıcı bilgi verdiklerini söyleyerek aynı zamanda konuyu mahkemeye taşıyarak olaya farklı bir boyut kazandırdı. Yürütme durdurularak binalarda oturanların elektrik ve suyu yeniden bağlandı ve hayatlarına aynen devam ettiler. 
 

Biz bu kısır tartışmalarla uğraşa duralım ortada değişmeyen bir gerçek var o da bu deprem bir gün mutlaka yaşanacak, afete dönüşüp dönüşmeyeceği noktasında da bizim hazırlıklarımız etkili olacak. Herkese afetsiz günler dilerim.

 

Sakarya Afet Bilinçlendirme ve Afete Hazırlama

(S.A.B.A.H) Arama Kurtarma Derneği 

Yönetim Kurulu Başkanı

Uzm. Ecz. İlhan DURGUT