Dünyadaki en zor işlerden biri, belkide en zoru sabredebilmektir. Çünkü geçici değil ebedî mutluluğa erişmek ancak Sabırla mümkündür. Sabır Cennet kapısının anahtarıdır. Nitekim Yüce Allah Kur’anı-ı Kerim’de; Dünyada sabredenlerle beraber olduğunu (Bakara-153) ve Cennettekileri “Sabrettiğinizden dolayı size selâm olsun! Bakın, (sabretmenize karşılık) dünya hayatının mutlu sonu ne kadar güzelmiş!” (Rad-24) şeklinde selamlayarak, sabredenlerin ebedi kurtuluşa ve mutluluğa ereceğini müjdelemektedir. (Bakara-155)
İbn Abbas’a göre, Kur’an’ı Kerim’de üç çeşit sabırdan söz edilmiştir:
1- Farzları Yapmakta Gösterilen Sabır: Buluğ çağına girip sorumlu olduğu günden son nefesini verinceye kadar, bıkmadan, usanmadan her seferinde bir öncesinden daha güzel ve daha ihlasla, Rabbinin emrettiği ibadetleri yapmak için kulun gösterdiği sabırdır. Bu sabrın 300 derecesi olduğu söylenmektedir.
2- Haramlardan Uzak Durmakta Gösterilen Sabır: Buluğ çağına girip sorumlu olduğu günden son nefesini verinceye kadar, şeytanın, şeytanlaşmış insanların ve insanın en büyük düşmanı olan nefsinin haram işlemeye yönelik tüm çabalarına rağmen; Rabbinin yasakladığı, uzak durulmasını istediği her şeyden kaçınmak için kulun gösterdiği sabırdır. Bu sabır türü farzları yapmaktan daha zor bir sabırdır ve 600 derecesi olduğu söylenir.
3- Bela ve Musibetlere Karşı Gösterilen Sabır: Sabırlar içerisinde en zorudur. 900 derecesi olduğu söylenmiştir. İnsanın hayatı boyunca başına gelen küçük ya da büyük her türlü bela ve musibeti; “Onlar; başlarına bir musibet gelince “İnna Lillahi Ve İnna İleyhi Raciun” - “Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz” (Bakara-156) ayetinde buyrulduğu gibi sabır içerisinde karşılayabilmektir.
İnsanlar hayatları boyunca birçok imtihana tabi olurken, yılda bir ya da iki kere ise büyük bela ve musibetle imtihan edilirler. Bu imtihan bazen açlık gibi birtakım korkularla, bazen ekonomik kriz, zarar etme veya başka nedenlere bağlı olarak malların (paralarının) bir kısmının veya tamamının kaybedilmesiyle, bazen de çeşitli sebeplere bağlı olarak sevdiklerinin eksilmesi veya canlarını yitirmesiyle gerçekleşir. (Bakara-155)
Hz. Peygamber (sav) bir gün bir kabrin başında –oğlu vefat ettiği için- yüksek sesle ve kendini paralayarak ağlamakta olan bir kadına rastladı ve ‘Allah’tan kork ve sabret.’ diye nasihatte bulundu. Kadın ise “Git başımdan, başıma gelen musibeti sen yaşamadın!” diyerek ters bir cevap verdi. Kadın Peygamberimizi tanımıyordu. Kendisine, onun Peygamber olduğu söylendi. Bunun üzerine kadın Hz. Peygamber’in evine giderek mezarlıktaki davranışından ve sözlerinden dolayı Peygamberimizden özür diledi ve “Seni tanıyamadım.” dedi. Peygamber Efendimiz ise kadına: ‘Sabır, ancak (musibetin) ilk başa geldiği anda (olmalı)dır.’ buyurdu. (Buhârî, Cenâiz, 31; Müslim, Cenâiz, 15)
Görüldüğü gibi ister küçük olsun ister büyük bütün bela ve musibetlerde önemli olan, bela ve musibetin ilk geldiği an da Yüce Yaratana isyan etmeden başımıza ne geldiyse Allah’tan geldiğini unutmayarak o bela ve musibeti sabırla karşılayabilmektir.
“Allah’ım! Bana Sabır Ver!” DENMEZ!
Birçok insan başına herhangi bir şey geldiği veya kızıp bunaldığı zaman “Allah’ım! bana sabır ver” diye nida etmektedir. Oysaki bu cümleyi kullanmak büyük hatadır. Çoğunlukla bela ve musibetlere karşı sabredildiği için bu cümle ile adeta “Allah’ım! Bana bela ve musibet ver” denmekte ve bu yanlış ağız alışkanlığı dilden dile yayılmaktadır.
Hz. Peygamber (sav), hasta olan Hz. Ali’yi ziyarete gittiğinde hangi duaları yaptığını sormuş, o da Allah’tan sabır dilediğini söylemiştir. Bunun üzerine “Musibetimde bana sabır ver, demek yerine, neden: “Rabbena atina…” (Ya Rabi! Bana dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver..) duasını okumuyorsun?” anlamına gelen tavsiyelerde bulunmuştur. Ayrıca Peygamberimiz (sav) yanından geçerken “Ey Rabb’im! Senden sabır istiyorum” diye dua eden bir kişiye “Sen Allah’tan bela istemiş oldun; bunun yerine O’ndan sağlık ve âfiyet dile” buyurmuşlardır. (Tirmizi, Daavat, 94; Kenz I/292).
Başına herhangi bir bela ya da musibet gelen veya bir şeye kızıp bunalan kimsenin yapması gereken önce “İnna Lillahi Ve İnna İleyhi Raciun” demek ve sonra da “Allah’ım! Bana Sabırlar İhsan eyle!” veya “Allah’ım! Beni Sabredenlerden Eyle!” diyerek ve Peygamberimizin öğrettiği şekilde “Rabbena” dualarını okuyarak dua etmektir.
***
Bir Ayet: “Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir.” (Lokman Suresi – 17.Ayet)
Bir Hadis: “Mükâfatın büyüklüğü, sıkıntının büyüklüğü nispetindedir. Allah Teâlâ bir topluluğu severse onları sıkıntıya uğratır. Kim hâline razı olursa Allah da ondan razı olur. Kim de başına gelenden dolayı öfkelenirse gazaba uğrar.” (Tirmizî, Zühd, 56)
Şehabeddin Mahir TUNA
İlahiyatçı Yazar
sehabeddinmahir@gmail.com