DİNLER ARASI DİYALOG VE REFORM
Önceki yazılarımızda postmodernizmin “ÇOĞULCU” anlayışı hâkim kılabilmek için dinler arasında ve dinlerin içindeki HAK-BATIL anlayışını yok ederek tüm inançları HAK görme ve seküler anlayışı hakim kılma çalışmalarından bahsetmiştik. İşte bu amaca yönelik olarak özellikle 1980 sonrası “DİNLER ARASI DİYALOG” ve “DİN İÇİ REFORM” çalışmalarına hız verildi.
DİNLER ARASI DİYALOG ÇALIŞMALARI
Diyalog kapsamında Dünya’da ve Türkiye’de birçok kültürel ve sosyal proje hayata geçirildi, Reformist ve diyalogcu İlahiyatçılar tarafından birçok eser yayımlandı ve sempozyumlar yapıldı.
2004 Yılında Antalya’da yapılan “Dinler Bahçesi” projesiyle dünyada ilk defa üç dinin ibadet yeri olan Cami, Kilise ve Sinagog yan yana yer aldı. Sonraki dönemde Ispanya ve Türkiye öncülüğünde “Medeniyet Buluşması” adı altında birçok organizasyon yapıldı. 2008 Yılında BM genel kurulunda Suudi Arabistan öncülüğünde “Barış Kültürü” temasıyla büyük bir toplantı yapıldı.
Diyalogun Türkiye baş aktörü FETÖ’nün, “Ne istediniz de alamadınız?” diyen iktidarın verdikleriyle yetinmeyerek ülkeyi tamamen ele geçirmeye yönelik 17 Aralık ve 15 Temmuz kalkışmaları başarısız olunca Türkiye’de dinler arası diyalog bir süreliğine askıya alındı. Çalışmalarda aktif rol alan diyalogcular da “kandırıldık” diyerek saf değiştirdi.
Dinler arası diyalog, 2015 Yılında Suudi Arabistan’ın “Selam (Barış) Kültürel İletişim” projesi ve 2017 Yılında “Ilımlı İslam” Projesi ile tekrar yeşermeye başladı. 2018 Yılında “İbrahimî Dinler Projesi” ve “İnsan Kardeşliği Projesi” ile Vatikan, İsrail, BAE, Körfez Ülkeleri ve Mısır öncülüğünde çalışmalar yapıldı. 2022 Yılında Kazakistan ve Bahreyn’de Papa ve Mısır El Ezher Şeyhi Ahmed et-Tayyib’in katılımıyla “Dinler Arası Diyalog” konferansları yapıldı.
Ülkemizde ise 2019 Yılında İzmir Balçova’da üç dinin ibadethanesine ilave olarak içinde bir de Cem evi bulunan dört ibadethaneli proje hazırlandı. 2021 Yılında Hatay’da muhalefetin katılımıyla gerçekleşen Expo 2021 Fuarının açılışında “dinler arası diyalog” ve “üç semavi dinin eşitliği” temalı gösteri sunuldu.
DİN İÇİ REFORM VE ÇOĞULCULUK FAALİYETLERİ
Bu süreçte İlahiyat ve din kültür kitaplarından mezheplerle ilgili HAK-BATIL ifadeleri çıkartıldı, yerine “ekol” ve “akım” denilerek farklı görüşlerden “kültürel zenginlik” gibi bahsedildi.
Televizyon ve sosyal medya üzerinden reformist ilahiyatçılarla İslam geleneğinde var olan hak mezheplere, İslam Âlimlerine ve inanç esaslarına itibar suikastı yapıldı. Diğer taraftan özel proje ilahiyatçıların “tavuktan da kurban olur”, “Kur’an’da Tesettür yoktur”, “Kur’an’da Namaz Yoktur”, “Enflasyon oranındaki faiz, faiz değildir” gibi açıklamalarıyla dinin emirlerine ve ilahiyatçılara karşı gayrı ciddilik ortamı oluşturulup seküler inancın benimsenmesi sağlandı.
Birçok platformda seçilmiş proje isimler tarafından sistematik olarak Ehl-i Sünnet dışı Şii, Batınî, Vehhabi, Harici/Selefî(!), Kaderî, Mutezile, Oryantalist ve Reformist görüşler “Biz uydurulan değil indirilen dine inanıyoruz” sloganıyla “Din” diye anlatıldı. İslam dinindeki Hak mezhepler, Hıristiyan dinindeki Batıl mezheplere benzetilerek sonradan uydurulmuş ve dinden yeri olmayan bölücü oluşum diye anlatıldı. Kadınlarla ilgili hükümler başta olmak üzere bazı dini hükümlerin günümüze hitap etmediği ve “güncellenmesi” gerektiğine dair konuşmalar ve yayınlar yapıldı.
Çoğulcu anlayış kapsamında ülkemizde geçmişte kökü olan veya yeni oluşmuş birçok dini cemaat/tarikat ve grup; Dernek ve vakıf adı altında STK olarak faaliyetlerini hızlandırdı. Bu gruplar TV kanalları ve sosyal medya üzerinden yayın yapmaya, kitap ve dergi basmaya, gezi, umre, konferans, sohbet ve toplantı organizasyonları düzenlemeye başladı.
İşçi ve memurların işyerlerinde namaz kılmasını ve cumaya gitmesini “Laiklik” bahanesiyle engelleyen ve karşı olan birçok isim “kerbela matem törenleri” ve çeşitli “alevi” programlarına bizzat katıldı ve laikliğe aykırı görmedi.
İçinde beş vakit namazın cem halinde üç vakit olarak kılındığı 300 den fazla Şii/Caferi camisine, çoğu İran’da özel eğitim almış imamlar, diyanet görevlisi olarak resmen atandı. Ayrıca İslam İlmihali’nin yanına Hak Mezhepmiş gibi Caferi İlmihali basıldı.
2011 Yılından itibaren okullarda Din Kültür kitaplarına Alevilik “Tasavvufi bir akım” adıyla dâhil edildi. Yakın zamanda iki binden fazla cem evine, “kültürel zenginlik” adı altında birçok imtiyaz ve içinde namaz kılınmadığı halde “ibadethane” gibi statü verildi. Yeni çıkan kanunla belediyelerin imar planlarında Cami gibi “cem evi” için de yer ayrılacak ve yapımına lojistik destek verilip, su ve elektrik kullanımından ücret alınmayacak. İl özel idareleri de cem evlerinin, yapım, bakım ve onarımına destek olacak. Yakında cem evlerinde görev yapan alevi dedeleri de, din görevlileri gibi maaş alacak.
Rahatlık ve özgürlüğe alışan ve ekonomik sorunlar yüzünden bunları kaybetmek istemeyen halklar için artık farklı dinler, mezhepler ve yaşam tarzları artık çok da sorun teşkil etmiyor. Çoğulculuk ve reform faaliyetleri her alanda hız kesmeden devam ediyor.
Bir sonraki yazımızda görüşebilmek ümidiyle…
Şehabeddin Mahir TUNA
İlahiyatçı Yazar
sehabeddinmahir@gmail.com