Bir dönem özel bir kanalda sabahları yayımlanan ve iki genç bayanın sunduğu haber ve magazin programına bir şarkıcı katılmıştı. Programda yayımlanan bir haber sonrası şarkıcı idam cezasını kastederek “Keşke Şeriat Gelse!” şeklinde konuşunca sunucunun biri “Allah korusun, öyle bir yaşama noktasına gelmekten…” diyerek şarkıcıyı tersliyor ve konuyu kapatıyor. Yani “Allah’ın koyduğu kanunlarla bu ülkenin yönetilmesinden bizi yine Allah korusun…” diye Allah’tan niyaz da bulunuyor…
İNSANIN YARATILIŞ GAYESİ
İnsanın yaratılıştaki hikmet ve görevlerinden belki de en önemlisi; Yeryüzünü Allah’ın hükümleriyle adalet içerisinde yöneterek yeryüzünde huzur ve güveni tesis etme görevidir. Bu görev nedeniylede Kuran’da insan için “Halife” unvanıyla bahsedilir. Yani Adem (a.s.)’dan beri gelmiş ve gelecek olan tüm inanlardan beklenen Allah’ın emir ve yasaklarından yani “İlahi Nizam” dan oluşan bir düzen ile önce kendilerini, sonra da yeryüzünü yönetmesidir.
Bilge Kağan… Göktürk Hakanı… Daha İslamiyet dini Türklere henüz ulaşmadan, anıtlarda Bilge Kağan’ın şu sözlerine yer veriliyor:
“Tengri'nin (Allah'ın) iradesiyle dört bir yanıma Nizam-ı Alem'i (İlahi Nizamı), adaleti getirmek için halkımın başına Kağan oldum. Kağan olup, aç olanları doyurdum, çıplakları giydirdim, fakirleri zengin kıldım, az olan kavmimi çok kıldım, Onları başka ülkelerden, başka hakanlardan daha iyi kıldım”
Bu sözü görünce akıllara “Andolsun biz, her ümmete, “Allah’a kulluk edin, tâğûttan kaçının” diye peygamber gönderdik. Allah, onlardan kimini doğru yola iletti; onlardan kimine de (kendi tercihleri sebebiyle) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde dolaşın da peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu görün” ayeti geliyor…
ŞERİAT ve NİZAM-I ÂLEM NE DEMEK?
Şeriat kelime olarak “Kur'an'daki ayetlere, Hz. Muhammed'in sözlerine dayanan İslam kanunu, İslam hukuku” ve “Müslümanlıkta dinsel yasa ve kurallar.” anlamına gelmektedir. Nizam-ı Alem de aynı anlamda Allah’ın yeryüzü düzeni yani şeriatı demektir.
Son dönemde hırsızlık, yolsuzluk, sapıklık, taciz, tecavüz ve katliamlar mevzu bahis olduğunda “suçluların eli kesilsin, idam edilsin, kafası koparılsın diye “şeriat” isteyen ve “kısas” tan bahsedenler, acaba İslam’ın diğer tüm hükümlerine de razılar mı?
Bilinmesi gereken önemli bir konu Şeriat hükümlerinin bir bütün olduğudur. Dolayısıyla o hükümlerden işine gelen benimsenip, işine gelmeyen göz ardı edilemez.
Yani “Şeriat gelsin, hırsızın eli kesilsin, arsızın, sapığın, katilin kafası vurulsun, idam olsun; Ama içki içene, açık gezene, zina edene dokunulmasın, isteyen namaz kılsın isteyen kılmasın, isteyen oruç tutsun isteyen tutmasın” denilemez! Denildiği yerde imandan söz edilemez. Çünkü iman, Peygamber’in getirdiği tüm hususlara kişinin gönülden inanıp kabul etmesi demektir.
MÜSLÜMAN, KÂFİR VE MÜNAFIK KAVRAMLARI
Allah’tan alıp din adına tebliğ ettiği kesinlik kazanan tüm hususlarda peygamberleri tasdik etmek ve onlara inanmaya “iman”, Bu inanca sahip bulunan kimseye “Mü’min”, inancının gereğini tam bir teslimiyetle yerine getiren kişiye de “Müslüman” denir.
Din adına tebliğ ettiği tüm hususlarda peygamberi tasdik etmeme ve O’na inanmamaya “küfür”, tasdik etmeyene de “kafir” denir. Küfrünü gizleyerek kendini mümin gösteren veya imanla küfür arasında bocalayan kimseye ise “Münafık” denir. (bkz. Dia-İman, Küfür/Munafık Maddesi)
İslam’ın bütün hükümlerine karşı olmayıp, bir kısmını benimseyip bir kısmını benimsemeyenler için Kur’an-ı Kerim’de “Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvalık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmektir.” (Bakara-85) denilerek “münafık” diye bahsedilmiştir.
BİZ KİMİZ? NE İSTİYORUZ?
Birileri farklı düşünebilir. Bilerek ya da bilmeyerek farklı bir İslam ve Müslümanlık hayali kurabilir. Ama Allah’ın dini olan İslam’ın ve Müslümanlığın kuralları, kanunları ve şartları bellidir. İşimize gelir ya da gelmez. Bilinmelidir ki; Kendimizi ve kanunlarımızı İslam’a göre düzeltmek yerine İslam’ı kendimize göre düzeltmeye ve uyarlamaya çalıştıkça; Dinimizi düzgünce öğrenip yaşamak yerine adeta Allah’a din öğretmeye devam ettikçe ne biz, ne de ülkemiz huzur bulamaz, kargaşa, fitne ve musibetten kurtulamaz ve düzelemez.
Hz Allah, kendi dinini ve hükümlerini beğenmeyip nefsi arzularına göre din uydurmak isteyenlere Kur’an-ı Kerim’de “Allah'a din mi öğretiyorsunuz? Allah her şeyi en iyi bilendir.”(Hucurat-16) diye seslenirken “Bir toplum kendisini değiştirmedikçe Allah onların halini değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir.” (Rad-11) buyurarak gerçekten düzelmek isteyen inançlı toplumları Hak Din Olan İslam dininin hükümlerine canla başla tabi olmaktan başka bir alternatifleri olmadığını belirtmektedir. Tabi o toplum gerçekten düzelmek istiyorsa…
Son olarak Hz. Allah’ın bir topluma ceza, bela ve musibet verirken o toplumu iyiler-kötüler, yaşlılar-çocuklar, erkekler-kadınlar, namaz kılanlar – kılmayanlar, tesettürlüler – açıklar, dindarlar-laikler şeklinde ayırmayacağını hatırlatalım.
Nitekim Kur’an-ı Kerim’de “Öyle bir fitneden (beladan) sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere (suç ve günah işleyenlere) erişmekle kalmaz herkesi perişan eder. Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.” (Enfal-25) buyrularak bu konuya dikkat çekilmektedir.
Şehabeddin Mahir TUNA
İlahiyatçı Yazar
sehabeddinmahir@gmail.com