Kelime-i Şahadet İslam’ın yani Müslüman olmanın ilk şartıdır. Türkçe anlamına baktığımızda ilk kısmı “Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka İLAH yoktur.” anlamına gelmektedir.
İkinci kısmı ise “Ben (yine) şahitlik ederim ki (Peygamberimiz) Hz. Muhammed (sav), O’nun kulu ve elçisidir.” anlamına gelir.
Dikkat edilirse bu kısımda öncelikle Peygamberimizin Allah’ın “kulu” olduğuna şahitlik edilmektedir. Çünkü öncelik “kul” olabilmektir. İkinci kısımda ise Peygamberimizin ünvanına, görevine, vazifesine bir anlamda (ücret karşılığı olmayan) mesleğine yani Peygamberliğine şahitlik edilmektedir. Yani Hz. Allah katında önce kulluk sonra unvan/iş/meslek gelmektedir.
Bir başka ifade ile bir kimse de kulluk yok ise, o kimsenin sahip olduğu (mevki, makam, zenginlik, iş, meslek) her şeyin karşılığı dünya ve dünyadaki insanlar nazarında olup, Allah katında bir karşılığı bulunmamaktadır. Diğer taraftan bir insanın, kulluk yapacağım diye sahip olması gereken dünyalık bilgi, birikim, ilgi ve gereksinimden yoksun kalması gerçekten kulluk yapmasına da engeldir!
KELİME-İ ŞEHADET BİZE DİYOR Kİ!
Kelime Şahadet adeta bizlere diyor ki: Ey Müslüman! Bu dünya da öyle bir insan ol ki, önceliğin her zaman seni yoktan var eden Rabinne kulluk ve kul olabilmenin gereği olsun. Sonra yaşadığın hayatın gereği olarak elde edeceğin mevki, makam, iş, meslek ve vazifeyi en güzel şekilde yap ve duruma göre İslam’ın ve insanlığın hizmetine ada ki, bununla kulluğunu taçlandırmış olasın!
Sakın ha! Dünyada elde edeceğin geçici mevki, makam, unvan, iş, imkân ve meslekten dolayı kulluğundan vazgeçme, kulluğa ara verme, kulluktan gaflette olma! Yani doktor ol, mühendis ol, mimar ol, siyasetçi ol, memur ol, amir ol, müftü ol, imam, ol müezzin işçi ol, müdür ol, esnaf ol, öğrenci ol, öğretmen ol! Ama bunların hepsinden önce Rabbinin kulu ol! Yoksa helak olursun!
DÜNYA VE AHİRET DENGESİ
Günümüz Müslümanları bilerek ya da bilmeyerek farklı anlayışlar içerisinde bir yaşam sürüyor!
Bazıları tüm ömrünü, imkân ve mesaisini, ilgi ve mücadelesini dünya ve dünyalık için harcıyor. Dünyada İslam’ın ve Müslümanlığın gereğinden uzak bir hayat yaşıyor.
Bazıları tüm mesaisini sözde ahiret ve ahiret hayatı için harcıyor. Dünya için gerekli olan bilgi ve birikimden, ilgi ve gereklilikten uzak yaşıyor. Kendisinin ve İslam aleminin geri kalmasına sebep oluyor.
Bazıları ise ne bu dünyaya ne de öteki dünyaya yönelik bir derdi olmadan, sadece nefsi arzuları ve günlük gereksinimleri karşılamak için yaşıyor. Ne Allah’tan ne de kanundan korkan bu insanlar kısa süreli geçici haz, ego ve zevkler peşinde yaşam sürüyor. Toplumun baş belası olan bu insanların istedikleri için yapmayacakları şey de yok! Öyle ki bu insanlar bir şişe içki veya iki gram uyuşturucu için annesini dahi katledebiliyor.
Bazıları ise bir yandan uydurdukları dine göre sözde Müslüman’ca, diğer yandan da günümüz ortamına uygun olarak seküler halde yaşıyor! Camiden çıkıp kahvede okey oynayanlar, Allah’ın emri ile kız isteyip şeytanın emri üzerine düğün yapanlar, düğün ve sünnetlerinde gündüz mevlit okutup akşam kadın-erkek bir arada çalgılı eğlence yapanlar, düğünde açılıp cenazede kapananlar, hem Umreye gidip hem de Akdeniz ve Ege sahillerinde turistler gibi tatil yapanlar. Farza göre değil tarza göre kapananlar, ara sıra alkol alıp, ara sıra zikir halkalarına katılanlar. Bir yere cami yaptırıp başka bir yere şarap mahzeni ve eğlence mekânı açanlar. Faiz dönemlerinde aldıkları kar veya aşikar haram kazançlarıyla hayır ve hasenatta bulunanlar. Hem kandil hem de yılbaşı kutlayanlar.
Bir de her fırsatta din düşmanlığı yapanlarla, dindarlık iddiasındaki bazı munafıklar var. Onların bir kısmı, kendine Müslüman diyen fakat yazar, sanatçı, doktor ve profesör gibi çeşitli isimler adı altında din düşmanlığı yapanlardan oluşurken, bir kısmı ise şeyhlik, alimlik, hocalık ünvanları ile sarık, cübbe ve çarşaflarının altında sapıklık ve sapkınlıklarını gizleyip, ortaya çıkan her pisliklerinde İslam’a ve Müslümanlara zarar verenlerden oluşuyor. Bunların bazıları, ateşin içindeki odun misali etrafını ısıtıp fayda verir gibi gözüktüğü için kitlelerce “büyük adam” zannedilse de, aslında kendilerini ve kendileriyle bir olanları ebediyen cehennem ateşinde yaktıracak olan kimselerden oluşuyor.
KELİME-İ ŞEHADET’İ VE GEREĞİNİ YERİNE GETİRENLER
Son olarak bazı insanlar var ki; Onlar, Hz. Allah’ın “Allah’ın sana verdiğinden âhiret yurdunu kazanmaya bak ve dünyadan nasibini unutma!” emri ve Peygamberimiz (sav)’in “Sizin hayırlınız dünyası için ahiretini, ahireti için dünyasını terk etmeyendir.” kavlini kendine düstur edinenlerden oluşuyor. İşte bu grup yazımızın başında açıklamaya çalıştığımız Kelime-i Şehadet’i dil ile söyleyip, kalp ile ikrar edip, yaşam tarzına dönüştürenlerden oluşuyor.
Bunlar kendisini sözde ilim ve ibadete verdiği iddiasıyla yan gelip yatıp milletten sadaka, zekat ve hayır bekleyen değil, “Veren el, alan elden üstündür” hadisindeki müjdeye nail olmak için İmam-ı Züccac gibi günün bir kısmında camcılıkla rızkını helalinden çıkarıp, diğer kısmını ilim, irfan, ibadet ve ailesine ayıranlar.
Bunlar dünyalık birçok mal ve zenginliğe, mevki ve makama eriştiği halde bunları hiçbir zaman kulluğunun önüne geçirmeyenler. Bunlar Allah’tan zenginlik isterken “Allah’ım beni çok zekat verenlerden eyle!” diye dua edenler. Bunlar malı, mülkü, gücü, mevki ve makamı Süleyman (a.s) gibi “Allah’ım bana daha fazla ver ki Seni daha fazla anayım ve Senin Rızan için daha fazlasını yapayım” diye niyazda bulunanlar.
Bunlar İslam’ın ve Müslümanların bekası için çok çalışıp her açıdan kendini yetiştirmek için uğraşanlar. Bunların Allah’ın dinini ve adaletini yeryüzüne yaymak için tüm mesaisini harcayanlar. Bunlar dünyalık makam ve menfaatler için dinlerinden ve kulluklarından taviz vermeyenler! Bunlar İslam’ın sevgi, hoşgörü ve merhamet dini olduğunu, barış, kardeşlik ve adalet dini olduğunu bizzat yaşantısı ve işleriyle tüm insanlığa gösteren azınlıktan oluşuyor.
***
Rivayet o ki, Peygamberimiz (sav) Miraç gecesi Hz. Allah’ın huzuruna vardığında Hz. Allah (ikram sahibi olarak) ne istediğini sormuş ve Peygamberimiz “Ya Rab! Sana Kul olmak istiyorum!” diye cevap vermiştir. O an Peygamberimizin bu tevazusunu ve Hz. Allah’ın sonsuz ikram sahibi olduğunu bir kez daha gören melekler ve başta Peygamberlerin ruhaniyetleri hep birlikte “Kelime-i Şehadet” getirerek Peygamberimizin kulluğuna şahitlik etmişlerdir. İşte her namazın sonunda tahıyyat okuyan Müslümanlar da bir yandan buna şahitlik etmekte, bir yandan da “KUL” olabilmeyi Cenab-ı Hakk’tan niyaz etmektedir.
Hz. Allah, bin yıl boyunca tüm ömrünü yüce dinimiz olan İslam’a hizmet etmeye adayıp canlarını ve mallarını bu uğurda sarf eden ATALARIMIZ hatırına, bu millete “KUL” olabilmeyi ve “KUL” kalabilmeyi nasip eylesin!
Şehabeddin Mahir TUNA
İlahiyatçı Yazar
sehabeddinmahir@gmail.com