Şehabeddin Mahir Tuna
Önceki yazılarımızda Modernizm ve Postmodernizim İslam dinindeki geleneksel Ehl-i Sünnet anlayışını hedef aldığından ve gelenekçi değil çoğulcu bir anlayış istediğinden bahsetmiştik.
Modernizm ve Postmodernizmin etkilerini ülkemizde yeni yayımlanan birçok dini eserde de açık bir şekilde görmek mümkün. Artık birçok eser, eskisi gibi Ehl-i Sünnet inanç esaslarına bağlı olarak değil, neredeyse Hak-Batıl ayrımı yapılamadan reformist görüşteki birçok isimden ve eserlerinden yararlanılarak hazırlanmakta. Şimdi bu farkı ve değişimi yeni dini eserlerde görelim:
YIL 1925… “HAK DİNİ KUR’AN DİLİ” TEFSİRİ
1925 Yılında T.B.M.M. tarafından, Elmalılı Hamdi Yazır ile “Topluma sahih bir İslam bilgisi kazandırmak, Kur’an ve Sünnetin doğru anlaşılmasını sağlamak, İslam’a yönelik itirazlara cevap vermek, İslam’ı hurafe ve batıl inançlardan ayırmak” gibi amaçlarla “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsirin yazılması konusunda anlaşma sağlandı. Tefsir 1935 yılından itibaren cilt halinde, 1938 yılında ise takım olarak Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlandı.
Bu tefsirle ilgili çok önemli bazı ayrıntılara dikkat çekmek istiyorum. O dönem hazırlanacak Tefsirinin nasıl olacağı ile ilgili taraflarca bir şartname imzalanmıştı. Bu şartnamede, yazılacak tefsirin, ülkenin hem dini, hem de milli birlik ve beraberliğine katkı sağlayan, kargaşa ve kafa karışıklığına yol açmayan bir tefsir olması için özel maddeler bulunuyordu. Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin 15.Cildinin 153. Sayfasındaki “Hak Dini Kur’an Dili” maddesini açıp bunlardan bazılarına bakalım:
5.Madde: Hazırlanacak Tefsirde; İtikadda Ehl-i Sünnet ve amelde Hanefî mezheplerine bağlı kalınmak üzere âyetlerin ihtiva ettiği dinî, şer‘î, hukukî, içtimaî ve ahlâkî hükümler açıklanacak…
6. ve 7. Madde: Tefsirde Batılı müelliflerin yanlış yorumlar yaptıkları noktalarda okuyucunun dikkatini çeken notlar konularak gerekli açıklamalar yapılacak; (Özetle) Kur’an’ı, Türk okuyucusuna, klasik (Ehl-i Sünnet) tefsir kaynaklarından yararlanılarak doğru biçimde hazırlanması ve Kur’an hakkında yabancı yazarlar tarafından öne sürülen, yahut yerli taklitçileri tarafından ifade edilen yanlış iddiaların ve tahriflerin meydana getirebileceği şüphelerden uzak olması istenmiştir.
Çünkü bu halkın %90’dan fazlası İtikadda Ehl-i sünnet / Maturidi ve amelde Hanefî mezhebine mensuptu. Zaruret harici diğer HAK mezheplerin ve hiçbir durumda BATIL mezheplerin görüşleri de bu milleti ilgilendirmiyordu.
Dolayısıyla ülkemiz insanlarının Kur’an ayetlerini ve dinin hükümlerini “Peygamberimizin, sahabenin, tabiinin, tebe-i tabiinin ve sonraki İslâm müçtehitlerinin dosdoğru yolundan gidenler” anlamına gelen Ehl-i Sünnet inancı üzerine öğrenilmesi istenmişti.
Bu sayede ülkemizde dini inançla birlikte, milli birlik ve beraberlik de korunacak, reformistlerin ve Batılı müsteşriklerin sapkın ve batıl görüşlerinin vatandaşların inancını bozarak değiştirmesi ve ülke içinde hak-batıl ayrımı yapılmadan parça parça birçok inancın oluşması engellenmiş olacaktı.
Ayrıca Mezhepsel farklılıklarla ilgili detaylar önüne gelenin ulu orta anlatacakları veya Halka yönelik hazırlanmış bir kitapta okuyup kafasını karıştıracağı konular değil, alanında yetkin kişilerin ilim meclislerinde kendi aralarında görüşeceği meselelerdi.
Fakat bu hassasiyet sonraki dönemde her geçen gün ortadan kaldırıldı ve postmodernizmin istediği çoğulcu bir anlayışla, birçok reformist isim ve eserleri özellikle “Müslüman Gazete” diye aldığımız gazeteler tarafından ücretsiz dağıtılmak suretiyle evlerimizdeki raflarda “Dini Kitap” adıyla yerini aldı.
Bu günkü T.B.M.M. yi ve meclistekilerin birçok farklı istek ve temsillerini düşündüğümüzde, Postmodernizmin aradan geçen süre içinde, dini ve milli anlayışını nasıl da değiştirdiğini görmemek mümkün değil…
Bir Sonraki Yazımızda “Bu Yazımın İkinci Bölümüyle” Görüşebilmek Ümidiyle…
Şehabeddin Mahir TUNA
İlahiyatçı Yazar
sehabeddinmahir@gmail.com