Salevât-ı şerîfe, sıkıntı ve üzüntüleri açar ve giderir.
Nitekim Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyurmuşlardır:
“Her kim bir müşkilâta düşerse bana salevât-ı şerîfe getirmeyi çoğaltsın. Zira salevât-ı şerîfe ile kaygılar, tasalar, sıkıntılar hep açılır, rızıklar bollaşır, ihtiyaçlar karşılanır.”
“Bir sıkıntısı olan kimse, bana çokça salevât okusun. Çünkü salevât, düğümleri çözer ve sıkıntıları giderir.”
“Kim cuma günü ve gecesi bana yüz defa salevât getirirse, Allâhü Teâlâ, onun -yetmişi âhiret ihtiyaçlarından, otuzu da dünyâ ihtiyaçlarından olmak üzere- yüz ihtiyacını giderir.”
“Her bir dua ile semâ arasında perde vardır. Benim üzerime salevât getirildiğinde dua, kabul makamına yükseltilir. Yani dergâh-ı ulûhiyete arz olunur.”
“Sizlerden biriniz, Allâhü Teâlâ Hazretlerinden bir şey niyaz ettiğiniz vakit, evvela Cenâb-ı Hakk’a lâyıkıyla hamd ü senâ eylesin. Sonra Nebî aleyhisselâm üzerine salât ü selâm getirsin. Sonra hâceti olan şeyi Rabb’inden istesin. Zira böyle yapılan dua, kabûle ziyade lâyıktır.”
Duâya, “Elhamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ rasûlinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn” diyerek Allâhü Teâlâ’ya hamd edip sonra Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’e salevât okuyarak başlanmalıdır.
Evliyâdan Ebû Süleyman Dârânî (rah.) demiştir ki: Her kim Hazret-i Allâh’ın, duasını kabul etmesini istiyorsa, önce Peygamber Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem’e salevât getirsin, sonra ihtiyacını istesin. Duasını da tekrar salevât getirerek tamamlasın. Zira Hazret-i Allâh’ın şânı, okunan iki salevâtı kabul buyurup da arasında okunan duayı kabul etmemekten pek yücedir.
Birçok salevât-ı şerîfe vardır. En kısa olanı ise “Allâhümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed.” demektir.