Hele namazın tadını duymak, nihâyete yani, velilikte yüksek dereceye yetişmeyenlere nasib olmaz. Hele farz namazların tadını almak, ancak onlara mahsûstur. Çünkü nihâyete yaklaşanlara nâfile namazların tadını tattırırlar. Nihayette ise yalnız farz namazların tadı duyulur. Nâfile namazlar zevksiz olup, farzların kılınması büyük kâr, kazanç bilinir.
Namazların hepsinde hâsıl olan lezzetten, nefse bir pay yoktur. İnsan bu tadı duyarken, nefsi inlemekte, feryâd etmektedir. Yâ Rabbi! Bu ne büyük rütbedir.
İyi biliniz ki, dünyâda namazın rütbesi, derecesi, âhirette, Allahü teâlâyı görmenin yüksekliği gibidir. Dünyâda insanın Allahü teâlâya en yakın bulunduğu zaman, namaz kıldığı zamandır. Ahirette en yakın olduğu zaman da, rü’yet yâni Allahü teâlâyı gördüğü zamandır.
Dünyâdaki bütün ibâdetler, insanı namaz kılabilecek bir hâle getirmek içindir. Asıl maksat namaz kılmaktır.
Rüyada Allahı (c.c) gören bir zat, elinde yastıkla dolaşmış, uyuyup tekrar görmek için. Namazın tadını alan bir zat, elinde seccade ile dolaşmış. Abdestin tadını tadan bir zat, elinde ibrikle dolaşmış.
Rabbim, zatını görmenin tadını, namaz kılmanın ve abdest almanın tadını alanlardan olmamızı nasip eylesin. Cuma gece ve gününün bereketi üzerimize olsun. Âmin.