Bu ilke gereği insanın canına ve vücut bütünlüğüne kastetmek dinimizce en büyük günahlardan biri olarak görülmüş, başta kişisel temizlğe ve sağlıklı beslenmeye özen göstermek yoluyla koruyucu hekimliğe önem verilmiş ve hastalıklara karşı şifa aranıp tedavi olunması istenmiştir. Bulaşıcı hastalıklara karşı gereken tedbirleri almak da bu bağlamda bizzat Hz. Peygamber tarafından emredilmiştir. “Bir yerde veba olduğunu duyarsanız oraya girmeyin, bulunduğunuz yerde veba çıkarsa o bölgeden de ayrılmayın!” buyuran (Buhârî, Tıp 30; Müslim, Selâm 32/92-96.) Hz. Peygamber “Hastalık taşıyan kişi sağlam kişinin yanına gitmesin!” (Buhârî, Tıp, 53) diyerek de salgın hastalığa karşı tedbirli olunmasını vurgulamıştır. Bulaşıcı hastalığı bulunan bir kişiyle musafaha yapmayarak geri göndermesi (Müslim, Selâm, 36/126) onun, toplum sağlığını korumak yönündeki kararlığını göstermektedir.
Bu bağlamda, sağlık otoritelerince “küresel salgın” olarak ilan edilen bir hastalık zuhur edince hem kişi hem toplum sağlığını tehlikeye maruz bırakmamak ve bu yolla İslam’ın vazgeçilemez değerde gördüğü “hayatı korumak” ilkesini gerçekleştirmek amacıyla özellikle yüksek risk grubunda bulunanların cemaatle namaza ve Cuma namazlarına katılmaları caiz olmayacaktır. Zira toplu halde eda edilen bu ibadetlere katılmak için sağlıklı olmanın yanında başkasını rahatsız etmemek de dinimizde temel bir duyarlılık olarak kabul edilmiştir (Buhârî, Ezan, 160; Müslim, Mesâcid, 17/68-77; Ebû Davud, Salât, 217). Soğan ve sarımsak yiyenlerin camiye gelmemelerini isteyen Hz. Peygamber’in (Ebû Dâvûd, Et’ıme, 40) “İslâm’da zarar vermek de zarara zararla karşılık vermek de yoktur” (Muvaṭṭa, Aḳdıye, 31; Müsned, I, 313; İbn Mâce, Ahkâm, 17) buyruğu da bunu gerektirmektedir. Nitekim doğal afet veya salgın hastalık sebebiyle cemaate katılmanın zor veya tehlikeli olduğu zamanlarda sahabe-i kiramın, ezandaki “Haydin namaza!” ifadesi yerine “Namazı evinizde kılın!” cümlesini okuttukları bilinmektedir (Buhârî, Müslim). Asr-ı saadet ve sahabe-i kiram dönemlerine ait bu bilgi ve uygulamalara dayanan İslam âlimleri toplu halde eda edilen ibadetlere katılmak için sağlıklı olmanın yanında başkasını rahatsız etmemenin de gerekli olduğunu belirtmişlerdir (Serahsî, Mebsût, II, 22-23; Kâsânî, Bedâi, I, 258; Şirbînî, Muğni, I, 474, 537; İbn Abidîn, Reddü’l-Muhtâr, I, 661).
Bulaşıcı hastalık tehlikesinin bütün bir toplumu ve hatta insanlığı tehdit eden küresel bir boyut kazanması durumunda kamu otoritesinin toplu alanlarda bulunmayı ve toplu faaliyet yapmayı yasaklama yetkisi yanında toplu ibadet yapmayı da geçici olarak durdurma yetkisi vardır. İslam’ın “Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın!” (Bakara 2/195); “Kendinizi öldürmeyin!” (Nisa 4/29); “Sizden olan yöneticilerin emirlerini yerine getirin!” (Nisa 4/59) buyrukları doğrultusunda, devletin bu kararına uymak da farzdır.
Prof. Dr. Ahmet YAMAN
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi