Sınıfa girdiğimde görüyorum ki karşımızda geleceğin yazarları, sporcuları, mucitleri, yazılımcı ya da saç tasarımcıları…
Biz ne yapıyoruz?
Hepsine test çözdürüp tıp kazandırmaya çalışıyoruz. Sonra da eğitimde neden başarılı olamıyoruz, diye sorgulamaya başlıyoruz. Öğrenci hakim olmak isterken biz veliler sayısalcı olmaya zorluyoruz. Prestij neredeyse mutluluk orada sanıyoruz. Hayallerimizi evlatlarımızda görmek istiyoruz onlara haksızlık yaptığımızı fark etmeden.
Aslında mesele; ne yaparsak yapalım, yaptığımız işin hakkını vermekte. Ne yaparsak yapalım önce işe gönül vermekte…
Ebeveynler bu anlamda minicik yüreklere haliyle önce örnek olmalı. Aksi halde ifadeler öze işlemez, havada kalır. Davranış değişimi bekleyenler bekledikleriyle; bekletenler beklemekle kalır. Nihai amaç eğitmekse önce kendimizden başlamalı işe. Sonra gelelim günümüze…
Türklerde yüksek eğitim, Nizamiye Medreseleri ile başlar. İlme merakı olan genç insanlar, uzak memleketlerden de olsa, bu örgün eğitimin ilk adımları olan medreselerde kendilerini bulurlar. O zamanlar küçük yaşlarda eğitim alabilmek ise, aileden bir alimin olmasını veya maddi olarak refah düzeyine ulaşıp, özel bir alimin ilgi ve terbiyesini almayı gerektiriyordu. Ama zamanın seyriyle, örgün eğitimin halka yayıldığını görüyoruz.
Cumhuriyet döneminde, yönetimin en büyük arzularından biri; herkesin okur yazar olabilmesi. Halk evleri çalışması bu hedeflerin gerçekleştiğini gösteren bir örnektir. İçinde bulunduğumuz dönemde de bu hedefe ulaşılmış gibi görünüyor. Yetişen yeni nesil, en azından kendi hayatının devamı için, okur yazar olma gayretinde. Ancak bu okur yazarlığı edinmek isteyen öğrenciler ve veliler oldukça yorgun.
Bizler yedi yaşından 18 yaşına kadar, içi kıpır kıpır, enerjisi yoğun çocuklarımızı ve gençlerimizi, on ay boyunca, kırk dakika süren aralıklarla, bir sıraya oturmaya mecbur bırakıp öğretmeni dinlemek zorunda bırakıyoruz. Ayağımıza serilen teknoloji ile, öğrenmek istediğine bir çırpıda ulaşan nesil için, bu döngüler ve tekrarlar ise yorucu hale geliyor. Okula gitmesi ve başarılı olması için ebeveynler, öğretmenler, rehberlik eğitimi, psikologlar, pedagoglar seferber oluyoruz. Aile ara ara, çocuğu ikna etme gayreti içine girmek zorundayken, onlar ikna edemezse, bir psikolog seansı ile bu işi çözüme kavuşturmaya çalışıyoruz.
Tanıdığım bir velinin, ilk okula gitmek istemeyen evladını, şöyle ikna etmeye çalıştığını duymuştum; ‘Eğer okula gitmezsen polisler beni tutuklar.’ Sonuç, babası için kendini feda edip okula giren ikna edilmiş bir çocuk. Biz neslimizi böyle mi eğiteceğimizi düşünüyoruz?
‘Peki neslimizi eğitmeyelim mi?’ Diyeceksiniz, haklısınız eğitelim ama nasıl? Çocuklarda bir duygu vardır ki, o duyguya kimse asla dur diyemez. “Eğitim sevgi ile başlar.” derdi üniversiteden çok kıymetli hocam Prof. Dr. Veysel Sönmez.
Önce kalbe nakşedeceğiz öyleyse, sonra zihne….
Merak duygusu da eklendi mi haydi sonuçları görmeye. Bizler merak duygusu sayesinde inceler, araştırır, öğreniriz. Aslında tam da olmasını istediğimiz gibi. Eğer eğitimci, öğretmek istediği konuda, önce öğrencinin merak duygusunu tetikler, sonra konuyu anlatırsa ne âlâ. Merak eden çocuk, ilgisini o konu üzerinde toplar ve yetişkinlerin arzu ettiği öğrenme gerçekleşir. Çocuk ve okul sorunumuzu bu kadar basit çözebilir miyiz? dediğinizi duyar gibiyim. Elbette değil, lakin en azından çözüm için bir adım atmış oluruz. İşin zor kısmı bu durumu öğretmenlere izah etmekte…
Geçen gün, bir öğretmen veli toplantısında yakınıyor; ‘Hiçbiri gelip bana soru sormuyor.’ ‘İyi de hanımefendi, karşınızda akademik başarı için uğraşan yetişkin yok ki… Sabah erkenden gözlerini ovuştura ovuştura kaldırdığımız, daha bu saatte neden kalktığının ve neden okula gitmesi gerektiğinin bilincinde olmayan, küçük bir insan. Bundan nasıl bunu beklersiniz?’ dedim, içimden tabi. Öğretmenimizin gururu incinir kaygısıyla sustum, oturdum. Sadece derin bir nefes aldım, bu eğitim nereye kadar gider bu şekilde diye düşünürek.
Velhasıl, bu nesli, o sıralarda, bu kadar süre tutmayı başardığımızı sansak da, bundan sonraki neslin oturup, bu anlayıştaki bir öğretmeni dinleyeceğini hiç sanmam. Neslimizi, internet denilen her kötülüğü barındıran icada kurban etmek istemiyorsak, eğitim sisteminde, öğretim yöntemlerinde çok hızlı bir şekilde değişiklik yapmamız gerekiyor.