Mehmet TAŞTAN
Yıl 12 Eylül 1980…
Günlerden Cuma…
Uyandığımız sabah askeri darbenin olduğu sabah…
On yaşlarında ve Arifiye ilçesindeyim…
Sokaklar asker dolu…
Sokağa çıkmak yasak…
Camilere giriş yasak…
Maheli Cuma namazını nasıl kılacağımızı düşünüyor…
Yeşil gök kubbeli camimizin imamı bir cesaretle namazı kıldırmaya karar veriyor…
Cuma namazının farzını hızla kılarak asker gelmeden dağılıyoruz…
Asker bizi yakalamasın…
12 Eylül, sıkıyönetim, asker, korku…
Yaşadıklarım ve bende kalan hatırası…
Ve bir Başbakan…
Grubunda konuşma yaparken,
Akan gözyaşlarını dindirmek,
Durdurmak için mücadele verirken…
Kendi gözyaşlarına hâkim olamıyor…
Önünde grup konuşması…
Sabah saatlerinde Çukurca ve Van’dan şehit haberleri gelmiş…
Otuz yıl önce kendi yaşadıklarını hatırladığında…
Otuz yıl önce idam edilmiş suçsuz gençleri hatırladığında…
Solcu olsun, sağcı olsun kardeşin kardeşe nasıl kırdırıldığını hatırladığında…
Gözyaşlarına hâkim olamıyor…
Sen ağlama Başbakan…!
Suçsuz olduğundan emin olan 19 yaşında bir lise öğrencisi Necdet Adalı’yı,
‘Bir yanlışlık sonucu ölümüme karar verenler, idam edenler Allah'tan bulsunlar’ diyen Mustafa Pehlivan’ı,
18 yaşından küçük olmasına rağmen idam edilen Erdal Eren’i,
Sabah namazında dayakla öldürülen Hüseyin Kurumahmutoğlu’nu,
Mamak zindanlarında çektiği her türlü işkenceye rağmen,
‘Huzur dolu içimde, ben sonsuzluğu düşünüyorum’ diyen bu milletin gönlünde taht kuran Lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nu…
Ve bu milletin nice gencecik yavrularını suçsuz yere ortadan kaldıranlar,
“Ben sağ ve sol ayrımı yapmadım… Bir tane sağdan bir tane soldan astık” diyenler…
Vicdanlarında kahretsinler, onlar ağlasınlar…!
12 Eylül cuntasından korkanlar…
12 Eylül ile hesaplaşmaktan kaçanlar…
Dün başka, bugün başka diyenler…
Türkiye’yi ihanet ve husumet kuşatmasında olduğunu söyleyip,
Terör destekçileri ile birlikte hayır deme kararı alanlar…
Millet iradesinin hükmetmesinden rahatsız olanlar…
Bırakın…
Bırakın onlar ağlasın…
Sayın Başbakan…
Haftaya görüşmek üzere…